Netflix’in ikonik yapımlarından Black Mirror’ın uzun zamandır beklenen beşinci sezonu nihayet izleyiciyle buluştu. 2011’den beri cesur tercihleri sıklıkla adından söz ettiren Black Mirror, 3 bölümlük yeni sezonunda bekleyenlere neler sunuyor, sizlerle paylaşacağız.
Black Mirror 5. Sezon Beklentileri
Black Mirror, birbirinden bağımsız olarak ele aldığı konularla, bugüne kadar kümülatif bir başarı elde etmişti. Özünde modern çağın teknoloji gelişimine dair pervasız bir eleştiri yatan dizinin her bölüm ele aldığı konular, Black Mirror’ı benzersiz bir yere koymaya yardımcı oldu. Geldiğimiz noktada, Black Mirror’ın yeni bir şey söyleyebilme ihtimalinin giderek düştüğünü söyleyebiliriz. Ancak bununla beraber, 2011’den beri dizinin ana konusunu oluşturan teknoloji, hızla ve öngörülemez bir şekilde gelişti. Bu nedenle Black Mirror’ın beşinci sezonda parlatarak önümüze koyabileceği pek çok malzeme bulunuyor.
1.Bölüm: Striking Vipers
Yakın dönemin blockbuster filmleri Avengers ile tanıdığımız Anthony Mackie, Striking Vipers’ta başrol olarak karşımıza çıkıyor. Black Mirror denilince gözünüzde canlanan atmosfer, bölümün ilk dakikalarında etkisini göstermeye başlıyor. Danny karakterine hayat veren Mackie’nin, sevgilisi Theo ve yakın arkadaşı Carl ile oldukça keyifli günler geçirdiğine şahit oluyoruz. Ardından, dayanağı sonradan açıklanmak üzere, Danny’nın keyifsiz hayatına yelken açıyoruz. Danny, bir zamanlar sevgilisi olan Theo ile artık evli ve bir erkek çocukları var. O zamanlardaki yakın arkadaşı Carl ile artık görüşmüyor. Ancak bölümdeki zaman atlamasıyla birlikte anlamamız için hayli çaba sarf edilen tek şey, Danny’nin evli ve çocuklu yaşantısından duyduğu büyük tatminsizlik. Eşini ve çocuğunu çok sevmesine rağmen bu tekdüze ve izole yaşam kahramanımızı büyük bir buhrana sürüklüyor.
Bölümün can alıcı noktasını oluşturan hamle de tam bu sıralarda gerçekleşiyor. Danny’nin doğum gününde eski dostu Carl, eskiden çok sık oynadıkları oyunun sanal gerçeklik formatındaki halini hediye ediyor. İkili, yıllar sonra ilk defa oyunu tekrar oynamaya karar veriyorlar. Ancak format son derece farklı. Oyunun bu versiyonunda seçtiğin karakterin bedeninde oyunun içine giriyorsun ve o andan itibaren oyunun içinde kendi bilincinle istediğini yapabiliyorsun. Sınırları genişletilmiş bu yapay gerçeklik, ikiliye gerçek hayatta cesaret edemedikleri pek çok şeyin kapısını aralıyor. Bölümün omurgasını oluşturan bu gizli ilişki, karakterlerimizi daha büyük çıkmaza sokuyor.
Teknoloji eleştirisi temelinde ilerleyen bir dizide sanal gerçekliğin getirdiği felaketlerin işlenmemesi söz konusu bile olamaz. Black Mirror, bahsi geçen konuyu işlemenin binlerce farklı yolu varken bunu en mantıklı yolu seçerek yapmış. Bölümün aksayan yönleri olsa da, başlamasından finaline kadar alınan her karar oldukça yerinde. Bastırılmış bir cinselliğin sınırsız özgürlükteki tezahürü adım adım işlenirken bunun gerçek hayattaki yansımalarına gerçekçi bir şekilde değiniliyor.
Danny ve Carl arasında geçen tanımlanamayan durum, Carl’ın “Benzeri yok.” beyanı ile bölüm nezdinde anlam kazanıyor. Sanal gerçeklik dünyasında yaşanan ilişkinin bağımlılık yaratmasının en büyük nedeni bu. Yapay ve dış etkenlerden izole bir düzlemde gerçekleştiği için yaşanan deneyimin benzeri yok. Bu konudaki gerekli serzenişini yaparak görevini layığıyla ifa eden bölüm, ilginç bir tercih daha yaparak hikayesini finalize ediyor.
Bölüm adım adım evlilik, yasak ilişki, sanal gerçeklik gibi çatışmaları işlerken kahramanlarımız bölüm finalinde bu tanımlayamadıkları durumu kabullenip, kontrollü bir şekilde hayatlarına entegre etmeyi tercih ediyor. Striking Vipers, Black Mirror’ı Black Mirror yapan üslubunu barındırsa da, finaliyle yakaladığı ton, bugüne kadar çizilen pesimist portreye göre bir parça yenilikçi. Genelde anlatılan hikaye ise büyük resme oldukça uygun. Bu nedenle bölümün, uzun zamandır beklenen beşinci sezon için başarılı bir giriş olduğunu söyleyebiliriz.
2.Bölüm: Smithereens
Smithereens isimli ikinci bölüm, Black Mirror yeni sezonunun en zayıf halkası. Hikayenin işlenişi, tercih ettiği janra gereği son derece başarılı olsa da bölüm sonunda vardığı nokta, tüm olumlu hisleri tek kalemde silecek bir vasatlığa sahip. Bölümün başrolünde, Sherlock dizisinde uzun yıllar Moriarty karakterine hayat veren başarılı oyuncu Andrew Scott yer alıyor. Scott, hikayenin yükünü büyük ölçüde sırtlanarak gerilim ve dramı kusursuz bir şekilde ekrana yansıtıyor.
Smithereens’ın ortalamanın hayli altında kalmasının en büyük nedeni ele aldığı konunun sıradanlığını kurtaracak bir senaryoya sahip olamaması. Bölümü, sadece Smithereens çalışanlarını taşımak üzere şirketin önünde nöbet tutan obsesif bir taksiciyle açılıyor. Motivasyonunu bilmediğimiz ve ikna edici olmasını umduğumuz karakter, bir gün Jaden isimli bir stajyeri rehin alarak şirketin sahibine ulaşmak istediğini söylüyor. Bunun için Jaden’in üstlerine ulaşıyor. Bu aşamada devreye polis, FBI ve şirket yetkilileri giriyor, olay büyüyor. Ancak biz hala, olayların bu noktaya gelmesinin nedenini, obsesif taksici Chris’in neden şirket sahibiyle delicesine görüşmek istediğini bilmiyoruz. Olaylar gerilim dozu artarak adım adım finale taşınırken hayal kırıklığı yaratan açıklama geliyor.
Chris, iki yıl önce araba kullanırken telefonuna gelen Smithereens bildirmine baktığı için kaza yapmış. Bu kazada da nişanlısını kaybetmiş. Yalnızca bu kısma kadar ele alındığında bile konunun vardığı yer hiç tatmin edici değil. Bu tatsızlığın üzerine, “Karakter neden bunları şirketin sahibine anlatıyor?” sorusu can sıkmaya başlıyor. Çünkü bahsi geçen hesaplaşma sahnesi, Andrew Scott’ın kusursuz performansının bile kurtaramayacağı ölçüde basit. Sonuç olarak Black Mirror Smithereens, 70 dakikalık bir kamu spotu olarak Black Mirror çizgisinin oldukça altında kalan bir bölüm halini alıyor.
3.Bölüm: Rachel, Jack and Ashley Too
Miley Cyrus’lı Rachel, Jack and Ashley Too, yeni sezon tanıtımında geniş yer tuttu. Bölümün genel havası, ilk iki bölümün aksine çok daha rahat. Müziğin entegre olduğu bölüm, aralara yerleştirilen mizahi öğeler ile daha kolay tüketilebilir bir hale gelmiş. Bu durum, Black Mirror’ın ilk ortaya çıktığı zamanlardaki haline göre oldukça tezat. Çünkü dizi, alışılanın aksine zor tüketilen ve çoğu kitle için ofansif bir yapımdı. Bugüne kadar farklı şekillerde birçok kez işlenen pop starlık draması, teknolojiyle harmanlanan güncel bir hikayeyle tekrar işleniyor.
Genç kızların idolü, genç pop yıldızı Ashley’O, teyzesi ve sektör tarafından uzun yıllardır sömürülmektedir. Kendisi olmaya fırsat bulamayan ve kendisine dikte edilen hayatı yaşamak zorunda kalan Ashley, bir gün bu düzene baş kaldırmaya karar verir. Ancak bu noktada teyzesi olayların önünü tamamen kesmek için Ashley’i komaya sokar. Yürek burkan bir drama olarak ilerleyen dizi, toplumsal bir figür haline gelen Ashley’nin yapay zeka oyuncak robotu “Ashley Too”nun devreye girmesiyle öngörülemez bir hal alıyor. İçine kapanık ve depresif bir hayat süren 15 yaşındaki Rachel, hayranı olduğu ünlünün oyuncağı ile keyifli vakit geçirirken oyuncağın ayarlarında değişiklik yapıyor ve artık elindeki yapay zeka ürünü taşemen Ashley gibi düşünebilen bir halle geliyor.
Yapay zekanın kontrolden çıkmasını, büyük bir kitleyi yakalayabilecek nitelikteki konseptle harmanlayan bölüm, kendi içinde başarılı olsa da, ton itibariyle ilk iki bölümden hayli farklı. Miley Cyrus’ın da dahil olmasıyla birlikte Ashley Too, nispeten daha genç bir kitleyi hedefleyen bir anlatıma sahip.