Sevilen çizgi roman serisi X-Men, günümüzde tüm dünyayı etkisi altına alan Avengers fırtınası esmeye başlamadan çok önce beyaz perdeye uyarlanmıştı. 2000 yılından bu yana birtakım hatalara ev sahipliği yapan talihsiz seri, yeni filmi Dark Phoenix’te yeni ve ilgi çekici bir hikayenin kapılarını aralıyor. Marvel evreninin en güçlü varlıklarından biri olan Phoenix’in, mutant Jean Grey ile birleşmesini konu alan yapım, ortak bir event olmaktan çok Jean Grey karakterine atfedilmiş bir orijin hikayesi olarak sunuldu.
Filmin yönetmen koltuğunda, ilk yönetmenlik deneyimini yaşayan Simon Kinberg yer alıyor. Kinberg, teknik olarak ilklerini yaşasa da, X-Men evrenine oldukça aşina. Ünlü isim bugüne kadar beyaz perdede gördüğümüz X-Men filmlerinin yazım aşamasında yer alıyordu. Sürücü koltuğundaki Kinberg’in, film özelinde başarıya ulaşamamasının birçok nedeni var. Tüm bu nedenlerin oluşturduğu kümülatif başarısızlığı ayrıntılı bir şekilde açıklayacağız.
Jean Grey’in Yolculuğu
X-Men Dark Phoenix, tamamen Jean Grey merkezli bir film. Bu oranda karakter odaklı bir filmde, filmin olumlu şekilde nihayete ermesi için bahsi geçen karakterin hem senaryo, hem de performans olarak yeterli kudrete sahip olması gerekir. Ancak Jean Grey, bu özellikler bakımından sınıfta kalıyor. Filmi, Jean’in 8 yaşında başından geçen elim kaza sahnesi ile açmış olsak da, bu yararlı arka plan inşası uzun vadede bir sonuca bağlanmıyor. Daha sonra Charles Xavier’in , ailesini kaybeden Jean Grey’e kol kanat germesine şahit oluyoruz.
Jean Grey’e dair, filmin hatırı sayılır kısmına kadar edindiğimiz tek bilgi bundan ibaret oluyor. Güçlerini kontrol edemediği için kazaya neden oldu ve Charles Xavier Jean’i yanına aldı. Karakter inşasına ayrılan sürede sunulan veriler, derinlikli bir karakter yaratmak için oldukça yetersiz. Bu nedenle sonraki dakikalarda Jean Grey’in başına gelen önemli hadiselere izleyici olarak dahil olmak hayli zor. Uzaydaki bir kurtarma görevi esnasında patlamaya maruz kalan Jean, uzun bir müddet kendisine ne olduğunu anlamakta güçlük çekiyor. Ancak zamanla içinde kontrol edemediği bir gücün baş gösterdiğine şahit oluyor ve bununla birlikte etrafına zarar veren bir personaya bürünüyor. Bu dönüşüm sekansına dair bahsedilmesi gereken en önemli şey, Jean karakterini canlandıran Sophie Turner.
Filmin Başarısız Yanları
Game of Thrones’un Sansa Stark’ı Sophie Turner, kusurlu senaryoyu örterek filmi makul seviyeye çekebilme şansına sahipti. Jean Grey’den Dark Phoenix’e dönüşüm sürecinde yaşanan psikolojik gelgitler ve dramatik buhranlar filmin aksiyon sahnelerinden daha ilgi çekici olabilecekken, Turner’in tat kaçıran oyunculuğu ile ortalamayı daha da aşağı çekiyor. Bu nedenle film en büyük golünü, duygular üzerine inşa ettiği senaryoyu, duygu geçirmekte hayli başarısız bir aktriste emanet ederek yiyor.
Filmin ikinci büyük günahı ise kötü bağlantılar. Filmde art arda gelen hiçbir olayın gerçekleşme nedenine ikna olmuyorsunuz. Bir anda sınırsız güce sahip olan Jean Grey’in arkadaşını öldürebilecek kadar kötü birine dönüşmesine anlam veremezken, bayat bir konuşma ile anında iyiler safına geçişine şahit oluyorsunuz. Bu başarısız saf değişimleri, filmin omurgasını oluşturan Jean Grey ve Dark Phoenix savaşının ziyan edilmesine sebebiyet vermiş. Dark Phoenix’te ana kahramanın hikayesi ile verilemeyen dram, ekipten birinin ölümüne yüklenerek izleyiciye verilmeye çalışılmış. Halihazırda iyi bir dost, sadık bir kız arkadaş imajı çizen Raven, Jean Grey’in eserekli bir anına kurban gederek ekibe veda ediyor. Ancak karakterin ilk dakikalardan beri ekibe ve Charles Xavier’e gösterdiği direnç, ortalama dikkate sahip her izleyici için ölümü tahmin edilebilir kılıyor.
X- Men Dark Phoenix karmakarışık senaryosuna, kötü dramatik kurgusuna ve ortalamanın altındaki başrol performansına rağmen iyi yanlara da sahip. Filmin şanslı addedilebilecek tek yanı, James McAvoy ve Michael Flassbender gibi işini ciddiye alan oyunculara sahip olması. İzleyicinin de filmi ciddiye almasını sağlayan başarılı aktörler, kendilerine verilen görevi layığıyla yerine getirseler de kendilerine ayrılan ekran süresi gereği arka planda kalıyorlar.
Genel olarak ele almak gerekirse film, X- Men evreninin en zayıf halkası sayılabilir. Bunun en büyük nedeni de, Sophie Turner’ın hem senaryo, hem de oyunculuk gereği filmin altından kalkamaması.